top of page
Volkan

Beyaz Zambaklar Ülkesinde ~ Grıgorıy Petrov

© Yabancı Yayınları, 2018 ~ 2. Baskı, Mayıs 2019, İstanbul

Türkçe Çeviri © Fatma Arıkan, 2016



Finlandiya'ya adanmış bir enteresan kitap "Beyaz Zambaklar Ülkesinde".


Grigoriy Spiridonoviç Petrov, Ülkelerini Fince "Bataklıklar Ülkesi" anlamına gelen "Suomi" kelimesiyle adlandıran Finlerin, bataklıklar ve kayalıklardan ibaret bu ülkede ekonomik, siyasi ve kültürel dönüşümlerini nasıl tamamladıklarına ve nasıl müreffeh bir topluma dönüştüklerine hayranlığını bu kitapla ifade etmiş.


Enteresan olan, kitabın Yugoslavya ve Bulgaristan'da yakalığı popülerlikten sonra, 1928 yılında İstanbul'da da Ali Haydar Taner'in çevirisiyle yayınlanması ve neredeyse hayata geçirilen bir kılavuz haline gelmiş olması.


Atatürk'ün okullarda okutulması için görüş verdiği nadir kitaplardan biri olduğu söyleniyor.


Kitabın Rusça baskısının önsözünü yazan Marina Vituhnovksya'nın ifadesiyle "Türkiye o yıllarda kırılmalardan ve önderliğini Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığı modernizasyon süreçlerinden geçmektedir. Petrov'un kitabıyla nasıl tanıştığı bilinmemekle birlikte kitabı okuyan Atatürk öylesine etkilenir ki, kitabın ülkedeki eğitime, özellikle de askeri okulların müfredatlarına dahil edilmesi emrini verir. Uzun yıllar Türk subayları ülkelerinde "yaşamın yenilenmesi" için kılavuz kitap olarak Beyaz Zambaklar Ülkesi'ni zorunlu olarak okurlar."



Papaz okulu ve ruhban akademisini bitirdikten sonra, eğitmenlik yaptığı yılları takiben 19. yüzyılın sonlarında Rusya'da popüler bir vaize dönüşen Petrov, yine Marina Vituhnovksya'nın ifadesiyle:

"Rus yaşamının ataletini hararetli bir biçimde eleştirir, halkın yaşamının zorluklarından yakınır ve aydınları, kendilerini halkın refahına ve vatanın yükseltilmesine adamaya davet eder."

Vaazlarının sansürlenmesi ile birlikte kiliseye bağlı görevlerinden ayrılan Petrov, Finlandiya, Kırım ve değişik birçok şehirde yaşamını sürdürür, çalışmalarına önce Rusya'da, ülkeyi terketmek zorunda kalmasından sonra da Belgrad ve diğer Balkan ülkelerinde devam eder, özellikle de Yugoslavlara ve Bulgarlara ilham olur.


20. yüzyılın başındaki liberal Rus aydınları genel olarak küçük bir otonomi olan Finlandiya'ya sempati duyuyorlardı. Altı yüzyıl boyunca İsveç'in bünyesinde yer alan ve bu dönem boyunca herhangi bir özerkliğe sahip olamamış ve İsveç kanunları, İsveç idaresi ve İsveç yönetim organlarıyla yaşamış Finlandiya, 1809 yılından itibaren kendi eski İsveç Anayasası'nı ve kendi kendini yönetme hakkını korumak kaydıyla Rusya İmparatorluğu'nun bir parçası olmuştur. Büyük Finlandiya Knyazlığı (Prensiliği) 19. yüzyılın sonunda Batı Avrupa tarzında yapılanmış, kendi parasına, kendi vatandaşlığın, kendi gümrüğüne ve kendi yönetim sistemine sahip, özünde devlet içinde bir devlet haline gelmiştir.




Kitabın içerisinde "aydınlanma"ya giden yolda aydınlara düşen rolleri, hem Snellman* gibi gerçek karakterleri bir miktar (!) manipüle ederek hem de tüccar Yarvinen, suçlu Karokep, Papaz Luka McDonald gibi uydurma karakterleri gerçek tarihi kahramanlarmış gibi göstererek yapmayı seçmiş Petrov.


* Finlandiya'da ulusal uyanışın önde gelen liderlerinden kabul edilen Johan Vilhelm Snellman, felsefe eğitimi aldıktan sonra, ülkenin gelişim ve aydınlanma yolunda önemli bir karakter olarak öne çıkıyor. Onun girişimleriyle Fince eğitim verilen ilk Fin halk okulu da dahil olmak üzere yeni okullar açılmış, Fince gazeteler yayımlanmaya başlamış.

Finlandiya zorla hiçbir şey elde edemez, Finlandiya'nın tek kurtuluşu eğitimin gücündedir.

diyen Snellman'ın hikayesini okuyunca, günümüzde çok popüler olan sorulardan biri olan,


Finlandiya eğitimde nasıl dünya lideri haline geldi?


sorusunun cevabının o kadar kolay olmadığını, ilk önce buna olan ihtiyacın farkına varıldığını, devamında da bu doğrultuda yapılmış kasıtlı ve bilinçli çalışmalarla olduğunu görebiliyorsunuz. Hiçbir şey tesadüf değil.


Diğer taraftan aslında "Tek bir şeye ihtiyacımız var, çalışkan olmak," !


Petrov da şu şekilde yazmış Beyaz Zambaklar Ülkesi'nde (Sf. 83):

Son derece ıssız bir taşra şehri izlenimi veren Tavastgus'un nüfusu yaklaşık altı bin. Kolumda saat olduğu halde şehri uzunlamasına yedi, enlemesine sekiz dakikada gezdim. Şehirde bir tane otel, bir tane de salonunda bazen piyeslerin oynandığı restoran (tiyatro) var. Ama söz konusu okul olunca, sayı çok artmaktadır. Sekiz sınıflı erkek lisesi, öğretmen okulu, yüksek dokumacılık okulu, iki tane kız lisesi (Rus ve İsveç), iki tane halk okulu (kız ve erkek çocuklar için), ilkokul, işçiler için pazar okulu, "Özgür Kilise" pazar okulu, ıslah okulu, hazırlık okulu, hapishane okulu ve Rus okulları mevcut.

Sf. 85:

Okul binaları Finlandiya şehirlerinin süsüdür. Örneğin Abo'daki şehre yukarıdan bakan, kanal kıyısının üstünde yükselen tepede kale görünümlü, kuleli bina, denizcilik okuludur. Diğer tarafa, güzel müze binasına doğru gittiğinizde karşınıza aydınlık bir konak çıkar. Bu konağın, sanat zevki gelişmiş bir zengine ait olduğunu düşünürsünüz oysa ticaret okulu binasıdır. ... Okullardaki dersler sabah sekizle on arasında iki saat, öğleden sonra iki ile dört arasında iki saat olmak üzere özel bir düzende yapılmaktadır. ... Fabrikalarda İngiliz çeliğine su verir gibi öğrencileri işliyorlar. Rusya'nın geri kalan nüfusunun henüz yanına bile yaklaşamadığı nispeten refah içinde bir yaşamı, bataklıklar arasına sıkışmış bu taşlık ülkede okuldan itibaren oluşturduklarını, eğer ellerinden okulları alınırsa yok olup gideceklerini, mayasız hamur gibi söneceklerini söylüyorlar.

1881 yılında vefat eden Snellman'a olan saygısı bilinen Atatürk, kim bilir belki de genç Türkiye Cumhuriyeti devrimlerinden eğitimle ilgili olanlarda belki de Snellman'ın düşüncelerinden ilham almıştır.



Kitaptan alıntıları Petrov'un hayali Snellman'ının hayatının son yıllarında dostlarına söylediğini yazdığı şu paragraf ile tamamlayayım:


Sf. 170

"Çocukluğumdaki Finlandiya'mız aklıma geldiğinde ve şimdilerde yaşadığı değişimleri gördüğümde gözlerimin önünde şöyle bir tablo şekilleniyor: Büyük, eski bir ev. Evin neredeyse bütün pencereleri kapalı. Ev, dışarıdan bakınca hayat belirtisi olmayan, karanlık, havasız, nemli ve sıkıcı bir yer. Ev âdeta kocaman bir mezarı hatırlatırcasına iç karartıcı. Günün birinde bu eve genç, sağlıklı, güçlü ve neşeli, aydınlık, zeki oldukları yüzlerinden belli olan insanlar geliyor. Öncelikle panjurları açıp perdeleri kaldırıyor ve pencereleri açıyorlar... Odaların içine güneş ışığı, aydınlık, temiz hava ve açmış çiçeklerin kokusu hücum ediyor. Evin içindeki her şey canlanıyor, hayat buluyor, neşeleniyor. Evin dışı da gençleşiyor. Önceleri bir hayaletmişçesine bu evden korkup uzaklaşan insanlar artık eve memnuniyetle yaklaşıyor, hayranlıkla seyrediyor.

Yorum ve önerileriniz için şimdiden teşekkürler.

Volkan

30 views0 comments

Recent Posts

See All

Comments


bottom of page