© Kronik Yayınları A.Ş.
Kronik Kitap: 46, Osmanlı Tarihi Dizisi: 16
1. baskı: Hil Yayınları, 1983 - 49. baskı: Kronik Kitap, Kasım 2019, İstanbul
İlber Ortaylı'nın Osmanlı'nın modernleşmesi ve sebep/sonuçları üzerine yazdığı ve 19. yüzyıldaki Osmanlı İmparatorluğu'nu anlattığı bu kitabı, 1983'den bu yana 49. baskıya ulaşmış durumda..
İlber Ortaylı Hoca, Osmanlı modernleşmesinin başladığı noktanın Tanzimat olmadığını, daha eskiye dayanan bir olgu olduğunu açıklayarak başlıyor.
Belki matbaanın kurulması yahut II. Osman'ın başarısız reform isteklerine kadar geriye giderek incelenebilecek olmakla birlikte bu modernleşmenin 18. yüzyılın sonunda Hristiyan Avrupa'ya ve özellikle de Rusya'ya karşı durabilmek için ordunun modernize edilmesi çalışmalarıyla başladığını ifade ediyor.
Sf.30
İkinci Viyana Bozgunu'ndan Tanzimat Fermanı'nın ilanına kadar Osmanlı modernleşmesinin gerekliliğini ve koşullarını tarih hazırlamıştır, diyebiliriz.
İlber hoca, diğer taraftan Osmanlı'nın Ortadoks Kilisesi'ne bağlı halkların devleti haline gelmiş olduğu gerçeğini açıklayarak, Helen kültürü ve Rumca'nın nasıl bir engelle karşılaşmadan yaşayabildiğini, Bulgarlar ve Sırpların kaybetmekten rahatsız oldukları ulusalcılıklarının yanısıra Anadolu'daki Türklerin ulusçu hareketi nasıl hızlandırdığını anlatarak sizi tarihi olayları açıklayacağı kısımlara hazırlıyor. Rusya'nın da Balkan Slavları ile kilise vasıtasıyla ilişkileri, II. Viyana bozgunu sonrası Balkanlar'da başlayan ve Anadolu'da da devam eden idari çöküntü, ayanların ve eşrafın rollerinin artması ile yerel otoriteyi ele almaları, tımar sisteminin bozulması gibi çokça sebep detaylandırılıyor.
Sf. 73-74-75
En önemlisi, yönetime Türkler büyük ölçüde egemen olacak ve Anadolu kıtasının kültürü ağırlığını duyuracaktır. Bu, kuşkusuz eski imparatorluğun bağrında doğmaya başlayan bir yeniliktir. ... merkezi hükümet otoritesini kullanamadığından, âyan denen yerel önderler idari görevleri yüklendi ve Anadolu'da idare, kozmopolit kökenli devşirme paşalardan bu zümreye geçti. ... Valilerin yerine tayin edilen, mütesellim denen bu mahalli lordlar bir değişmeyi temsil ediyorlardı. Enderun'da yetiştirilen devşirme gençlerin yerini şimdi artık Anadolu halkından çıkan geçler alıyor, yani Osmanlı siyaset anlayışında "kaba Türk" denen zümre 18. yüzyıldan itibaren kesinlikle devlet yönetimine sahip oluyordu. ... Arapça ve Farsça söz ve deyim yüklü Osmanlı jargonu, yerini temiz bir Türkçeye terk etmeye başlamıştı.
Diğer taraftan II. Mahmud'un Osmanlı İmparatorluğu'nun mutlakıyetçi modernleşmesinin yolunu açtığınının ise net şekilde yazmış Ortaylı hoca.
1808'de Alemdar Mustafa Paşa'nın III. Selim'i tekrar tahta çıkarmak için İstanbul'a gelişini, sarayın kapısına dayandıklarında IV. Mustafa'nın amcaoğlu III. Selim'i nasıl öldürttüğünü, II. Mahmud'un nasıl kurtulduğunu, Sekban-ı Cedid'in kuruluşunu, Sened-i İttifak'ın nasıl imzalandığını ve Yeniçeri Ocağı'nın nasıl ortadan kaldırıldığını İlber Hoca'nın yazdığı bir kitapta adeta bir roman havasında okuyabiliyor olmak sizi şaşırtabilir.
Tanzimat'ın 1930'lardaki Cumhuriyetçi tarihçilik bakış açısıyla "Cumhuriyet'in yarı başarılı ön deneyimi" olarak görülmesiyle, 1960'ların siyasi ve toplumsal sorunları içerisinde ise "Türkiye'nin ekonomik çıkmazının ve bağımlılığının sorumlusu" olarak görülmesi arasında anlayışla dolaşan İlber Hoca, Tanzimat hareketinin her şeye rağmen toplumu ileriye götüren ve çığır açan bir rol oynadığını ifade ediyor.
Sf. 19
Islahat asrının adını bürokratlar kendileri koymuştu. Tanzimat'ın Osmanlı tarihindeki restorasyon devirlerinden farklı olduğunun bugünün tarihçileri kadar devrin insanları da bilincindeydiler.
III. bölümden itibaren Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nun okunmasıyla başlayan bu Tanzimat dönemi detaylı bir şekilde irdeleniyor.
III. Selim'den beri Avrupa başkentlerinde açılan elçiliklerde yetişen gençlerin nasıl bu reform döneminin yöneticileri olduğunu açıklıyor, detaylı incelediği M. Reşid Paşa, Ahmet Vefik Paşa (evet, Bursa'ya da bir tiyatro kuran), Şemseddin Sami, Mısır Çarşısı'nda kapıcılık yapan bir fakirin oğlu olan ve tercüme odasında öğrendiği mükemmel Fransızcasıyla sivrilen M. Emin Âli Paşa, tıp öğrenimi görmüş deli dolu Keçecizade Fuad Paşa'yı neredeyse romantik bir anma ile inceliyor.
Tanzimat Dönemi'nin bu kadar detaylı incelenmesi sonrası, imparatorluğun son yüzyılını tümden inceleyeceğini düşündüğünüz bir kitapta, Kanûn-ı Esâsî ile birlikte Meşrutiyet dönemlerinin, ilk anayasanın, ilk meclisin, İttihat ve Terakki'nin incelenmeden "Sonuç" bölümüne ulaşmış olmak hem biraz şaşırtıcı hem de üzücü. Bunlara "sonuç" bölümünde kısaca, Islahat Fermanı'na da III. bölümde kısaca değiniliyor.
İlber Hoca'nın yorumlarından bu dönemlere hakimiyetine hayran olmamak elde değil. Ah bir de bizim de en az onun kadar bu konuları okumuş ve incelemiş olduğumuzu düşünmeden yazmış olsa... Not almadan, kroolojik bir düzen aramaya mecbur kalmadan okusak.
Yorum ve önerileriniz için şimdiden teşekkürler.
Volkan
Komentarze